Araştırma: Ebeveynler Neden Ekran Konusunda Çocuklarına Hayır Diyemiyor?
Ebeveynler ve çocuklarının teknolojiye duyduğu ilgi arasında oldukça karmaşık bir ilişki bulunuyor. Aileler çocuklarının ekranlara yapışıp kalmasından nefret etseler bile yine de ekranların onlara getirdiği “kurtarılmış” anlara şükran duyuyorlar.
Yaşanan bu içsel karmaşa, çocukların ekranla ilişkisi üzerine yapılan yeni bir araştırmadan elde edilen verileri de doğruluyor. Bu araştırmaya göre ebeveynler çoğu zaman çocuklarının aktif bir şekilde açık havada oyun oynamalarını tercih etseler de, çocukları genellikle kendilerini içeride ve ekranların başında buluyor.
Amerikalı oyuncak firması Melissa and Doug ve Gallup araştırma şirketi tarafından tüm ülkeden 1,200 aile üzerinde yapılan çalışmada, 2 ve 10 yaş arası çocukları olan ebeveynlere çocuklarının zamanını nasıl geçirmelerini diledikleri soruldu. Katılımcılığın büyük çoğunluğu, çocuklarının açık havada oyun oynamasını istediğini bildirdi.
Araştırmaya katılan ailelerin yüzde 62’si çocuklarının açık havada oyun oynamalarını, yüzde 37’si aileyle ya da bir yetişkinle olmalarını, yüzde 36’sı spor organizasyonlarına katılmalarını, yüzde 35’i ise yapılandırılmış aktivitelere katılmalarını istediği söyledi. İçeride ama ekransız oyun isteği yüzde 34’ü bulurken, çocuklarının ekranlarda eğitsel ve akademik çalışmalarla zaman geçirmesini isteyen ailelerin oranı yüzde 22’yi oluşturdu. Çocuklarının içeride tek başına ama ekransız oyun oynamalarını isteyen aileler ise katılımcıların yüzde 18’ini oluşturdu. Çalışmada en düşük oranlar, yüzde 6 ile ektronik cihazlarda oyun oynama ve yine yüzde 6 ile televizyon izleme oldu.
Peki çocuklar gerçekte zamanlarını nasıl geçiriyor? Ailelerinin söylediklerine göre çocuklar zamanlarının çoğunu (haftada 18,6 saat) ekran başında oyun oynayarak geçiriyor. Bunu sırasıyla; içeride ekransız oyun (haftada 14.6 saat), açık havada oyun (haftada 10.6 saat), ebeveynle birlikte faaliyet (haftada 9.6 saat), yapılandırılmış aktivite (haftada 5.3 saat) ve ödev (haftada 2.7 saat) izliyor.
Yani araştırmaya göre çocukların ekran bazlı oyun tercihleri, ailelerinin tercihlerine galip geliyor.
İstemeyerek ekran tercihi yapan ailelerin bu tercihlerinin altında sayısız neden yatıyor: Çalışma ya da yemek pişirme gerekliliği ya da sadece biraz kafa dinleme ihtiyacı…
Ancak kısa vadede stresi azaltmayı sağlayan bu karar (iPad’in rahat yolunu seçmek), uzun vadede önemli konular üzerinde çok daha fazla strese sebep oluyor.
Çocukları ekran bazlı oyunlarla üç saatten fazla zaman geçiren ebeveynler, ekran önünde daha az zaman geçiren çocukları olan ebeveynlere göre çok daha endişeliler. Bu ebeveynlerin,
Melissa and Doug oyuncak firmasının sahibi ve altı çocuk annesi Melissa Bernstein, yapılandırılmamış oyunun (hem içeride hem de açık havada) çocuklar için ne kadar önemli olduğunu ve çok küçük çocuklar için teknolojinin ne kadar tehlikeli olduğunu ailelerin mutlaka bilmeleri gerektiğini söylüyor.
“Çocuklara bir parça kokain vermek ve dikkatli olmalarını söylemek gibi bir şey bu,” diyor Bernstein. “Çalışamaya katılan ebeveynler, çocuklarının haftada yaklaşık 19 saatlerini ekran başında geçirdiklerini bildiriyor ki bu, tavsiye edilenden iki buçuk kat daha fazla bir süre,” diyen Bernstein, ebeveynlerin çocuklarının ekran önünde geçirdikleri zamanı fazlasıyla azımsadığını söylüyor.
“Çocuklar yaratıcı ve hayal gücünü harekete geçiren oyunlar oynamalılar, ancak günümüzde teknoloji çocuk bakıcılığı görevi görüyor. Hatta en iyi çocuk bakıcısı olarak görülüyor,” diye devam ediyor Bernstein. Teknolojinin en büyük avantajı sabit maliyeti. Bir başka deyişle, bir kez aldığınızda ve gerekli abonelikleri bir kez gerçekleştirdiğinizde, cihazı kullanmaya sabit ödemeyle devam edebiliyorsunuz. Bu, gerçek bir çocuk bakıcısı tutmaktan çok daha ucuz bir şey. Ancak çocuklar bağımlı hale geldikleri anda çoğu ebeveyn onları bu bağımlılıktan kurtarmanın ne kadar zor olduğunu hissetmeye başlıyor.
Ekranların cazibelerinden çocukları uzak tutmanın en basit yolu, onları dışarı çıkarmak. Ebeveynlerin büyük çoğunluğu çocukları için en çok bunu istediklerini söyleseler de, belli ki çocukları dışarı çıkarmalarının önünde pek çok engel bulunuyor.
Ebeveynlerin yüzde 36’sına göre açık havada oyun oynamanın en büyük engellerinden biri hava durumu (çok sıcak, soğuk, yağışlı hava gibi). Çocukların yanlarında bir yetişkin olmadan dışarıda oynamalarının güvenli olmadığını düşünenlerse katılımcıların yüzde 34’ünü oluşturuyor. Araştırmaya katılan ailelerin yüzde 33’ü çocuklarının programının çok dolu olmasını, yüzde 32’si dışarıda oyun oynayacak çocuk/yer olmamasını bir engel olarak görürken, yüzde 22’si çocuğunun içeride oturup ekran başında olmak istediğini dile getiriyor.
Eğer çocuklar kapalı mekanlarda yapılandırılmamış oyunlar oynayarak daha uzun zaman geçirebilseydi, açık hava faaliyetlerinin eksikliği biraz daha az endişe verici olabilirdi. Çoğu ebeveyn bu tür oyunların çocukların yaratıcılığını ve problem çözme becerilerini artırdığının farkında. Ancak yine de ebeveynler, organize sporlar gibi açık havada yapılandırılmış oyunlara daha fazla öncelik veriyor, çünkü bunların çocuğun özgüvenini ve sosyal ve akademik becerilerini artırdığını düşünüyor.
2 ile 10 yaş arasında çocukları olan ebeveynlere, çocuklarının 10 yaşında kadar edinmeleri gereken en önemli becerilerin neler olduğu sorulduğunda şunları seçtiler:
Çocukların evde nasıl zaman geçirdiklerine ise çok az dikkat ediliyordu ve bu yüzden çocuklar kendilerini ekranların başında buluyorlardı. Yaratıcılık ve problem çözme bu listede sırasıyla beşinci ve altıncı sırada yer aldı. Oysa problem çözme becerisi ve yaratıcılık bir insanın sahip olabileceği en önemli meziyetler. Boston Collage’dan Peter Gray dahil çok sayıda psikolog, günümüzde genç yetişkinlerin bu kadar stresli olmalarının ve hayata bu kadar kötü hazırlanmış olmalarının altında yatan temel sebebin çocukluktaki oyun eksikiği olduğunu ileri sürüyor.
Başka çocuklarla yaşadıkları problemleri kendileri çözmeyi öğrenmedikleri için (ki bu ancak oyun sayesinde mümkün) bu “kasları” hiç gelişmiyor ya da köreliyor. Bu yüzden çocuklar üniversiteye sosyal beceriler kazanmadan ve gündelik hayatlarını yönetme konusunda özgüven geliştirmeden başlıyorlar.
Çalışmaya katılan ailelerin sadece beşte biri, çocuklarının sıkılması gerektiği ve sıkılma duygusunun çocukları kendi oyunlarını ve faaliyetlerini yaratmaya götürdüğü konusunda hemfikir oldu. En büyük sorunsa, ailelerin, çocuğun bir şeyler yaratma bölümüne geçmeden önceki sızlanmalarına ve mızmızlanmalarına katlanamamalarıydı. “Sıkılmak bir çocuğun karşı karşıya kalacağı en iyi duyguyken, bu bir ebeveyn için en kötü duygu olabilir,” diyor Bernstein. “Çünkü paniği tetikler.”
Ancak paniği bertaraf edebilirsek, yaratıcı enerji mutlaka yükselecektir.