Duygusal Zeka: Neden Önemlidir ve Nasıl Öğretilir?
Duygusal zekanın beş ana alanı kapsadığını söyleyebiliriz: Özfarkındalık, duygusal kontrol, kendi kendini motive etme, empati ve ilişki becerileri. Duygusal zeka başkalarıyla iyi iletişim için de önemli ve bu yüzden de daha iyi öğrenme, arkadaşlık, akademik başarı ve istihdama açılan bir kapı gibi. Okuldaki gelişim yıllarımızda edinilen bu tür beceriler, hayatın ileriki yıllarına ait alışkanlıkların temelini oluşturuyor.
Duygusal zeka kavramı 90’ların ortasında gazeteci Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemli? isimli ünlü kitabı sayesinde popülerleşti. Kitapta yer alan, duygusal zekanın IQ’dan daha önemli olduğu iddiaları psikologlar arasında bir tartışma başlattı. Ancak duygusal zeka akademik başarı için gerçekten de önemli bir faktör gibi duruyor.
Yüksek IQ’lu öğrencileri çocukluklarından yetişkinliklerine kadar takip eden çok ünlü bir araştırmada, yetişkinlikte dikkate değer mesleki başarı elde eden bireylerin daha yüksek irade gücü, sebat ve başarma arzusu gösterdiklerini ortaya çıkardı. Dönemin ufuk açıcı araştırmalarından marşmelov testinin (marşmelov yemeden bekleyebilen çocuklara daha fazla ikram seçeneği sunan test) sonuçları da ertelenmiş hazzın ve irade gücünün önemli olduğunu ve bu özelliklerin daha iyi okul notları, kazanç ve iş memnuniyetiyle bağlantılı olduğunu iddia etti.
Aktif dinleme becerisi gerçek bir iki yönlü iletişim kurmanın anahtarıdır ve sadece dikkatini vermekten çok daha öte bir şeydir. Diyaloğu gerçekten takip etmeyi ve karşıdakine kendi beden dilini kullanarak tepki vermeyi, sonra da alınan ana mesajları sözel olarak toparlayıp anladığınızı gösterebilmeyi kapsar.
Araştırmacı Lisa Barrett, öğrencilerin duygu dağarcığını genişleterek insanlararası iletişim becerilerinin geliştirilebileceğini söylüyor. Öğrencilerin, “üzgün”, “hayal kırıklığına uğramış” ve “keyifsiz” arasındaki farkı anlamasını sağlamak, her biri için uygun stratejiler geliştirmelerini sağlayan bir sıçrama tahtası işlevi görür. Kısacası öğrendiğiniz her duygu kelimesi gelecekteki duygusal zekanız için yeni bir araçtır.
Eğer özfarkındalığımız zayıfsa, başkalarıyla karşı karşıya geldiğimizde ne yapacağımızı bilememe riski altında oluruz ve aşırı şişkin egomuz davranışlarımızı ve sosyal etkileşimlerimizi çarpıklaştırır.
Ünlü bir araştırmada araştırmacılar, öğrencilere bir sınavda nasıl olduklarını düşündüklerini sordu ve ardından onların bu yorumlarını gerçek sınav sonuçlarıyla kıyasladı. Araştırmacılar çoğu öğrencinin kendini olduğundan daha yetenekli gördüğünü ve bunun en çok en kötü sonuçları elde eden öğrenciler için geçerli olduğunu buldu. Buna Dunning-Kruger etkisi deniyor ve eğitimde en yaygın görülen yanılgı olarak kabul ediliyor.
Araştırmacılar aynı zamanda öğrencilerin özfarkındalığını geliştirmelerini sağlayan stratejilerin arasında onlara üstbilişsel stratejileri öğretmek olduğunu da buldu. Bunu yapmanın yollarından biri de, “Neyi farklı yapabilirdim?” gibi kendi hakkında düşünmesini sağlayacak sorular sormaları için öğrencileri teşvik etmek olabilir. Ya da öğrencilerin sosyal becerilerini anlamaya başlamalarını sağlayan bir özdeğerlendirme anketi yapılabilir.
Empati, bir başka insanın bakış açısıyla bakabilme becerisidir. Bunu, o kişiyi yargılamadan, hissettiği duyguları fark ederek ve onun bakış açısını ona geri ileterek yapabilmektir. Araştırmalara göre kitap okumak bu beceriyi geliştirmenin en iyi yollarından biri. Araştırmacı Brené Brown’un kısa animasyon filmi de öğrencilerinizle empati üzerine yapacağınız tartışmaları başlatmak için harika bir kaynak olabilir. Türkçe altyazılı izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=5zXLyTR1_MM
Öğrencilerin kendi kendilerini regüle etme yani düşünce ve duygularını yönetme becerilerini geliştirmelerini sağlamak, onları desteklemenin en etkili ve verimli yollarından biridir. Bu özellikle, dürtü kontrolü ile sansasyon arayışı arasında derin bir uçurumun olduğu erken ergenlik dönemi yani ortaokullar için geçerlidir.