Yüzyıllar boyunca “İNSAN” kavramı çeşitli bakış açılarıyla anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmıştır.
Homo Ergoster: Çalışan insan
Homo Faber: Alet yapan insan
Homo Sapiens: Düşünen insan
Huizinga ise insanı Homo Ludens yani “Oyun oynayan insan.” olarak tanımlamıştır.
Oyun geçmişten günümüze insanın ayrılmaz bir parçasıdır. Hele çocuklar için nefes almak kadar önemlidir. Oyunla ilgili olarak Schiller şöyle der: “İnsan yalnızca oyun oynadığında bütünüyle bir insandır.” Çocuk; kendini, dünyayı, çevresini, insanları anlama ihtiyacındadır. Oyun çocuğun bu ihtiyaçlarını karşılamak, dışavurumlarını aktarmak ve etkileşim kurmak için mükemmel bir araçtır.
Çocuklar oyunlarla yetişkin yaşamına hazırlanır. Yetişkin yaşamında stres altındayken düşünerek hareket edebilme esnekliğini çocukluğumuzda oynadığımız oyunlara borçluyuz. Yetişkin yaşamı çocuk için anlaşılmaz ve karmaşık bir yapıdadır. Büyüme sürecinde, çocukluk ve yetişkinlik iki uzak dağ gibi düşünürsek, yetişkinliğe giden en güvenli ve sevecen yol ancak oyunla var olabilen sihirli bir asma köprüdür.
Bir yetişkin olarak çocuklara vermek istediklerimizi sade kuru bir anlatımla vermek muhtemelen emeklerimizin boşa gitmesi ve hatta çocukların kırılıp üzülmesi anlamına gelebilir. Sırada beklemeyi bir ders gibi işleyip anlatmaktansa kurallı oyunlardan faydalanmak hem daha öğretici, hem eğlenceli hem de çocuk ruh sağlığı için daha faydalıdır. Aksi takdirde çocukları sürekli uyarıp düzeltmek onları başarısız ve yetersiz hissettirecektir.
Kurallı oyunlar aracılığı ile çocuk; beklemeyi, ertelemeyi, sabretmeyi, kazanmayı, kaybetmeyi, uyum sağlamayı, esnekliği, empati kurmayı, sıkılma ile baş etmeyi, başkalarının hakkına saygı duymayı ve kendi hakkını korumayı öğrenir.
Çocuk günlük yaşamındaki öğrenmeleri oyunla anlamlandırır ve özümser. Oyunlar zihinsel ve fiziksel beceri edinme fırsatı sağlar. Matematiksel ve mantıksal işlemlerin temelinde çocukların oyunlarında yer alan eşleştirme, gruplama, sıralama, yerleştirme gibi etkinlikler yer alır. Çocuk eğlenirken bir öğrenmenin içinde olduğunu hissetmez ve bir yetişkinin doğrudan bir müdahalesi olmadığından çocuk yetersizlik duygusundan arınma fırsatı bulur.
Hayali oyunlar da kurallı oyunlar kadar hayatidir. Hayal güçlerini zenginleştip gerçek yaşamı prova ettikleri, dil becerilerini geliştirdikleri, sosyal yaşamada karşılaşılabilecek problemleri çözmeye çalıştıkları hayali oyunlar kişiliklerini inşa ederken en çok yardım aldıkları araçlarıdır.
Hayali ve yapılandırılmamış oyunların en önemli özelliği ise iyileştiriciliğidir. Çocuğun yaşadığı kayıp, korku, kaygı, kafa karışıklığı, onu üzmüş olan tüm deneyimlerin tedavi merkezidir. Çocuk kendi doktoru ve psikoloğudur. Yeter ki oyununa müdahale edilmesin, sevecen ve tam bir iş birliği ile oyununa katılabilen ya da seyreden bir yetişkine sahip olsun. Biz yetişkinler çocuğun oyununa müdahale ederek doğru davranışlar kazandırmayı hedeflerken onun kendini iyileştirmesine engel oluyor olabiliriz. Çocuk oyun aracılığı ile onu inciten deneyimlerin gerginliğini gülerek, ağlayarak, bağırarak, öfkelenerek ya da konuşarak atar. Her seferinde tekrar tekrar oynadığı oyunla rahatlamaya ve onu inciten gerçek deneyimlerini telafi etmeye çalışır. Çocuk oyunun sihirli kollarında öğrenir ve güçlenir.
William Glasser’in dediği gibi: “Oyun oynamayı bıraktığımız gün, öğrenmeyi de bırakırız.”
ANNE BABAYA ÖNERİLER
Psk. Dnş. Tuğba Korkmaz
İTK PDR Bölümü
İTK Marmaris Kampüsü