Hastanelere sahip olduğumuz için çok şanslıyız, ancak onların ilham verici mekanlar olduğu söylenemez. Hastaneler pek de iç açıcı olmayan steril yerlerdir ve katı kuralları olmakla birlikte bir “ruh”ları da yoktur. Bedensel hastalıklar için mucizeler yaratabilir hastaneler, ancak duygusal sağlık ile fiziksel sağlık arasındaki ilişkiyi ne kadar iyi anlarsak hastaneler de gözümüze o kadar eksik gelecektir.
Norveç’te bu durumu ciddiye almaya başladılar ve özellikle küçük hastaları düşünerek bir çözüm yolu bulmaya çalıştılar. Ve doğanın yardım edebileceği bir yöntem geliştirdiler. Açık havada vakit geçirmenin sağlığa ne kadar faydalı olduğu defalarca kanıtlandı, o halde neden hasta çocukların ağaçlar arasında biraz vakit geçirmesine izin vermeyelim ki?
Bu düşüncenin ışığında, Norveç’in en büyük iki hastanesi, friluftssykehuset olarak da bilinen Açık Hava Bakım Merkezleri’ni kurdu. Mimarlık firması Snøhetta ile ortaklaşa inşa edilen mekanlar, zorlayıcı tedavileri ve dış dünyadan kopmayı da sıklıkla beraberinde getiren uzun süreli hastane yatışlarına karşın hastalara rahatlık vadediyor.
“Friluftssykehuset” terimi, friluftsliv (doğada vakit geçirmenin önemi) anlayışının sykehus (hastane) kelimesi ile birleşiminden geliyor. Bu merkezlerden ilki, ülkenin en büyük hastanesi olan Oslo Üniversitesi Hastanesi’ne yürüme mesafesinde bulunuyor ve bir dere yakınındaki yemyeşil ormanın içine gizlenmiş durumda. Kardeş binası ise, Norveç’in güneyinde bulunan Sørlandet Hastanesi Kristiansand’ı çevreleyen ormanlık alandaki bir göletin yakınında yer alıyor.
Oslo Üniversitesi Hastanesi’nin Çocuk ve Ergen Zihinsel Sağlığı Bölümü’nde çocuk psikoloğu olarak görev yapan Maren Østvold Lindheim ve meslektaşları, hastaları hastanenin yakınındaki ormanlığa yıllardır götürdüklerini söylüyorlar. “Başlarda her seferinde birkaç çocuk götürüyorduk,” diyor Lindheim. “Ancak kısa bir süre sonra, çocuklar gruplar halinde gelmeye başladılar, ateş yakıyor ve yakındaki derede kanoyla geziyorlardı.” Maalesef, bu “doğa kaçışını” sadece yolculuk için yeterince sağlıklı olan çocuklar yapabiliyordu. İşte bu yüzden, Lindheim ormanlık alanı daha fazla çocuğun erişim sağlayabileceği şekilde düzenleme girişimini başlattı.
“Hastaları hastanenin dışına çıkarmak rahatlamalarına ve tedavileri süresince ihtiyaç duydukları güce kavuşmalarına yardımcı oluyor,” diyor Lindheim. “Doğayla iç içe olmak onlara umut veriyor: Enerjileri, umutları ve yaratıcılık seviyeleri artıyor.”
375 metrekarelik alan, akla ağaç evleri ve kaleleri getiriyor. Yukarıdaki fotoğrafta, kulübelerin tekerlekli sandalye kullanan kişiler için uygun olduğunu ve kıvrımlı giriş yolunun da hastane yataklarının geçebileceği kadar büyük olduğunu görebilirsiniz. Kulübelerin içi çevre ile uyum içinde, meşe kaplı; dış kısımların rengi ise zamanla solacak ve manzara ile daha da bütünleşecek.
İçeride iki oda ve bir banyo bulunuyor. Rengarenk yastıklar çocukların hayal gücü ürünlerine dönüşmek için hazır bekliyorlar.
Lindheim, “Doğa bir neşe kaynağıdır ve hastaların rahatlamasına yardımcı olur. Doğal ortamlarda bulunmak, hastaların yenilenmiş hissetmelerini sağlar ve bu rahatlamayı hastaneye girdiklerinde de hissetmeye devam ederler. Bu bağlamda, Açık Hava Bakım Merkezleri hastaların tedavi süreçlerini sıkıntısız bir şekilde geçirmelerine yardımcı oluyor ve hastalık sürecinin daha iyi yönetilmesine katkı sağlıyor,” diyor.
Kulübenin tavanında bulunan daire şeklindeki pencere ağaçları izlemeye imkan sağlıyor. Geniş pencereler tamamen açılabiliyor, böylelikle açık havayla aradaki engel tamamen ortadan kalkmış oluyor. Snøhetta, “Bu sayede, ziyaretçiler ormanı izleyebilir, ağaçların kokusunu içlerine çekebilir ve kulübenin içinde olmalarına rağmen derenin sesini dinleyebilirler,” diyor.
Bununla birlikte, tüm bu faydaların çoğu, kulübe sınırlarının dışında gerçekleşiyor. Kulübeler aynı anda 10 çocuğu alabilecek büyüklükte olsa da, ziyaretçi çocukların birçoğu, çok soğuk havalarda bile dışarıdaki kamp ateşinin başında oyun oynamayı seçiyor. İskandinavyalı çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren soğuk havaya maruz bırakıldıkları için bu durum şaşırtcı değil elbette. Çocukları balık tutarken, odun kırarken, ok atarken ve resim çizerken de bulmak mümkün. Alışık olduğumuz tipik hastanelere hiç benzemiyor, değil mi?
Kulübeleri 18 yaşından küçük çocuklar, doktor izniyle ziyaret edebiliyor ve ebeveynleri bu süreçte gelip onları görebiliyor. Neyse ki, 18 yaşından büyük kişiler için akşamları ve hafta sonları yaşla ilgili bir kısıtlama yok.
“Kulübeler hastane kampüsünde bulunsa da, gözden uzak konumu ve doğal estetiği kendi başına bir yermiş hissi yaratıyor. Bu, her yaştan ziyaretçi için cömert ve ihtiyaç duyulan bir nefes alma alanı; sıra dışı, sessiz ve büyülü bir yer,” diyor Snøhetta.
Bu fikir yeni değil. Eskiden de insanlar sağlık için dağlara ve kaplıcalara gidiyorlardı. Daha yakın bir zamandaysa, Japon hükümeti “orman banyosu” anlamına gelen “shinrin yoku” kavramını ortaya attı. Amaç, insanları ülkenin zengin ormanlık alanlarını terapi amaçlı kullanmaya teşvik etmek. Ancak bu fikri modern sağlık hizmetine sokmak; özellikle de kirli, çetin ve engebeli doğanın, bir hastanenin tam zıttı olarak görüldüğü göz önüne alındığında, oldukça devrimci bir hareket gibi görünüyor. Norveç başka ülkelerde daha fazla Açık Hava Bakım Merkezi kurmayı planlıyor. Ki bunun zamanı çoktan gelmişti. Doğa sabırla bizi iyileştirmeyi bekliyor, neden yardımını kabul etmiyoruz?