Pratik, tek kullanımlık plastik ürünler günlük yaşamımıza nasıl egemen oldu –ve gezegenimiz için bu alışkanlığımızdan nasıl vazgeçebiliriz?
Diş fırçası, araba lastiği, sigara ve ayakkabının ortak noktasını ilk bakışta fark etmek zor olabilir.
Ama daha yakından bakarsanız, günlük yaşamımızdaki birçok nesne gibi, bu sayılanların da büyük ya da küçük miktarda da olsa, mucize malzemeyi içerdiğini görebilirsiniz: plastik.
Ve bu malzeme artık gezegensel bir sorun. Kimi örneklerde, plastik diğer birçok malzemeyle karıştırıldığı için –ayakkabılarda da olduğu üzere– geridönüşümleri zor, hatta olanaksız. Nehirler ve denizleri dolduran çöpler bir yana, birçok yerde plastiğin geridönüştürülmesi, yakılması ya da atık sahalarına götürülmesi gibi bir seçenek yok. Bu nedenle de çoğu kez, yararlı ama kısacık bir yaşamdan sonra, olasılıkla yüzyıllarca sürecek bir ahiret yaşamına çöp olarak devam ediyorlar.
Nehirlere atılıyor, denizler ve okyanuslara ulaşıyorlar. Mikroplastik denen minik parçalara ayrılıyorlar. Büyük küçük tüm deniz yaratıkları bu parçacıkları yiyor. Minik parçacıklar deniz tuzuna karışıyor ve biz insanlar da bilinmeyen etkileri olan bu tuzu tüketiyoruz. Hatta nanoplastik adı verilen daha da küçük parçaları soluyoruz: Biliminsanları kısa süre önce nanoplastik parçacıklarına, rüzgârlarla taşınıp yağmur ve kara karıştıkları ücra dağ zirvelerinde, hatta Arktik bölgede dahi rastladı.
Sonuç olarak, mucize malzeme, artık kâbusların hammaddesi.
“Azalt, yeniden kullan, geridönüştür.” Çevrecilerin yarım yüzyıldır söz konusu soruna verdikleri yanıt, bu slogandı. Ancak plastik ürün ya da ambalaj satan kuruluşlar, kullanımlarını azaltma ya da yeniden kullanımlarını teşvik konusunda, dün olduğu gibi bugün de pek istekli değil; bir zamanlar her derde deva olduğu düşünülen geridönüştürme ise karmaşık ve pahalı bir süreç olabiliyor. Sonuç olarak, plastik kirliliği artık küresel bir sorun ve sorunun ciddiyeti paralelinde kamu farkındalığı da belirgin bir artış gösteriyor.
Ve kültürel bir değişimin eli kulağında. Plastik atıklar artık bizi kaygılandırıyor. Girişimciler plastikten kaçınmak için yeni seçenekler yaratıyor. İşin özü, iyi niyetler ve anlamlı nedenlerle icat ettiğimiz şeyleri öcü gibi göstermek değil; asıl mesele, plastiğe boğulmamak.
Yaşamlarımızın plastiğin dokunmuş olduğu her yönü farklı bir sorun yaratıyor. Her nesnenin bir hikâyesi var. İşte bu hikâyelerden bazıları –ve birkaç çözüm önerisi.
1 MİLYON – Dünyada 1 dakikada satın alınan pet şişe sayısı. Yine de geridönüşüm oranı halâ çok düşük.
Kullan-At Malzeme
Plastik mutfak gereçleri her yanda. Plastik pipetler gibi, her yıl milyarlarca çatal, bıçak ve kaşık da kullanım sonrası çöpe atılıyor. Ve çoğu plastik gibi, bu gereçlerin de doğal yollardan parçalanması yüzyıllar alıyor; sivri ve keskin kenarlı nesneler denize ulaşıp, orada uzun süreler boyunca varlığını sürdürüyor. Çoğunlukla polistirenden üretilen tek kullanımlık gereçler, denizkaplumbağaları, kuşlar ve deniz memelileri için en ölümcül nesneler arasında.
İlk üretildikleri dönem II. Dünya Savaşı yıllarıydı ve o dönemde, yerlerini aldıkları metal gereçler gibi, onlar da yıkandıktan sonra yeniden kullanılabilen gereçler olarak görülüyordu. Ancak plastik, metalden çok daha ucuzdu ve tutumlu savaş zihniyeti sona erdiğinde onları yeniden kullanma isteği de sona ermiş oldu. 1970’lerde, plastik kaşık ve hepsi–bir–arada piknik tabağı ile bardaklık gibi icatlar, çöpe atılabilecek daha fazla gereç sundu. Mutfak gereçleri artık sahil temizliklerinde en yüksek miktarda toplanan yedinci plastik nesne.
Bazı şirketler, huş ağacından elde edilen ahşap, bambu ya da kereste artığı gibi alternatif malzemelerden mutfak gereci üretiyor. Bu arada, geleceğe dönüş temalı bir “kendi gerecinizi getirin” hareketi de ivme kazanmaya başlıyor. Piknikçi ülkesi Fransa’da plastik gereçlere getirilen yasak 2020 yılında yürürlüğe girecek.— Tik Root
Pet Şişeler
Pet şişeler, plastik ürünler arasında oldukça dikkat çekiyor. 1960’lı yıllarda içecekler cam şişeler ya da alüminyum kutularda satışa sunuluyordu. Polietilen tereftalat (PET) tüm oyunu değiştirdi: Pet şişeler ulaşım giderlerini azaltacak kadar hafif, ama içeceklerin gazını koruyacak kadar da güçlüydü. Avrupa’da yaygın olan şişe sular 1970’lerin sonunda ABD pazarını da ele geçirmeye başladı. Şişelenmiş suyun maliyeti çeşme suyunun 10 bin katını bulabilse de, suyun küresel satış rakamları 2016 yılında gazlı içecek satışlarını aştı. Günümüzde 1 dakika içinde satın alınan pet şişe sayısı 1 milyon.
Pet geridönüştürülebilir, ama geridönüşüm oranları hâlâ düşük. 2016 yılında dünya genelinde satın alınan pet şişelerin yarıdan azı toplandı. ABD’de pet şişe içeriğindeki geridönüştürülmüş plastik oranı yalnızca % 7. Atılan şişeler çözünerek mikroplastiğe dönüşüyor ve uzmanlar bu minik parçaların bize ve yaban hayatına verebileceği zararların kapsamını araştırıyor.
Plastik ve içecek endüstrisi, yüksek maliyeti nedeniyle depozitolu şişe uygulamalarına karşı mücadele etti. Ancak, Kenya’dan Hindistan’a birçok yerde pet şişeye yasak getirilmesi gündemde. Halka açık içme suyu çeşmeleri yeniden ortaya çıkıyor: Londra için planlananların sayısı yüzün üzerinde. Girişimciler ve işyerleri, plastik atıkları mürekkep kartuşu ve giysi gibi eşyalarda yeniden kullanmanın yöntemlerini buluyor. — Laura Parker
Diş Fırçaları
Plastik, diş fırçası tasarımına o denli derinden işlemiş durumda ki, dişlerimizi plastiğe dokunmadan temizlememiz neredeyse olanaksız. Saplar genellikle polietilen ya da polipropilenden, fırçalar ise naylondan yapılıyor. Plastiğin çözünmesi çok uzun sürüyor ve dolayısıyla da, kaba bir hesapla, 1930’lardan bu yana üretilen neredeyse her bir diş fırçası hâlen dünyanın bir yerlerinde, çöp olarak varlığını sürdürüyor.
Diş temizliği eski ve evrensel bir alışkanlık. Arkeologlar Mısır firavun mezarlarında “diş çubukları” buldu; Asya ve Ortadoğu insanları dal parçalarını çiğneyip uçlarını diş ovalayıcı olarak kullanıyordu. 1400’lerin sonlarında Çin’de basit bir tasarım ortaya çıktı ve bu tasarım temel olarak hiç değişmeksizin yüzyıllarca kullanıldı: bir kemik ya da tahta sapın ucuna yerleştirilmiş, yabandomuzunun boynundan kesilip alınmış kısa, yoğun bir kıl demeti. Avrupa’da 1800’lerin ortalarına gelinene dek bu tür harikaları yalnızca zenginler satın alabiliyordu.
ABD’de ordu diş temizliğinin kitlelere yayılmasına yardımcı oldu. İç Savaş askerlerinin kurşun paketlerinde kullanılan kalın kâğıtları dişleriyle açmaları gerekiyordu ve dişleri sağlıklı olmazsa –ya da en azından birkaç dişleri olmazsa– kendilerine verilen kuru asker tayınlarını yiyemiyorlardı. Tarihçi Alyssa Picard, Ordu’nun “bir standardı vardı ve bu standart oldukça basitti –ağzında altı diş olsun ki çiğneyebilesin,” diyor.
II. Dünya Savaşı’ndan geriye dönen askerler, ordunun kendilerine verdiği diş fırçalarını da yanlarında getirdiler ve ucuz, kalıplara dökülebilen plastik tüm Amerikalıların daha iyi bir ağız temizliği alışkanlığı edinmesini mümkün kıldı. 2003 yılında MIT’nin kamunun yenilikler konusunda düşünceleri üzerine yaptığı bir ankette diş fırçası, katılımcıların onsuz yaşayamayacakları nesneler listesinde araba, kişisel bilgisayar ve ceptelefonundan daha yüksek puan aldı.
Bazı tasarımcılar artık diş fırçalarına doğal malzemeleri de dahil ediyor. Saplar metal ya da bambudan yapılabiliyorken, fırça uçları yenisiyle değiştirilebiliyor ve kılları daha uzun süreli kullanım için daha sık şekilde tasarlanabiliyor. Geleceğin diş fırçalarında da plastik kullanılıyor, yalnızca daha az miktarda. — Alejandra Borunda
Ayakkabılar
2018’de dünyada 24 milyardan fazla ayakkabı çifti üretildi ve 2,4 milyarı yalnızca ABD’de satıldı. Plastik, ayakkabılarda 1950’lerde kullanılmaya başlandı. Bugün çoğu spor ayakkabı, –tabandan üst kaplamaya– kısmen ya da tamamen plastikten yapılıyor ve topuklu ayakkabı bolluğu için teşekkür etmemiz gereken de yine plastik. Malzemeler karmaşık şekillerde dikiliyor ve kalıplara dökülüyor; bu nedenle de ayakkabıların geridönüşümü neredeyse olanaksız. Yani, ayaklarımız, ayakkabıların çoğunlukla atık sahaları ve suyollarında geçirdikleri yaşamlarında yalnızca geçici bir durak.
Plastik, ayakkabıların daha hafif, hızlı, ucuz ve rahat olmasını sağladı; sporcuların dışında insanların koşu ve yürüyüş alışkanlıklarındaki artışa önayak oldu. Kullanımının önüne geçmek kolay olmayacak. Bazı şirketler geridönüştürülmüş plastik ya da bambu ve ahşap gibi doğal malzemelerden ayakkabı üretiyor. Bu arada yine doğal bir malzeme olan deri seçeneği de söz konusu –ama bu ürünlere karşı çıkan insan sayısı hiç de az değil. — Alejandra Borunda
Araba Lastikleri
Birçoğumuz günlük yaşantımızda şu ya da bu şekilde araba lastiği kullansak da, plastik kirliliğine fazlasıyla katkıda bulunduğumuzun farkında olmayabiliyoruz. Lastik yolda geçirdiği süre boyunca sürtünme sonucu çevreye, petrol–türevi bir polimer olan sentetik kauçuk parçaları saçıyor. Yağmur bu küçük parçaları akarsulara taşıyor. Ve bir tahmine göre, araba lastikleri denize ulaşan mikroplastik atıkların neredeyse %28 kadarından sorumlu.
Bir zamanlar kauçuk yalnızca ağaçtan elde ediliyordu. Ancak, daha fazla sayıda insanın araba sahibi olması paralelinde, doğanın verebileceğinden daha fazla kauçuğa gereksinim duyulması da gecikmedi. 1909’da Alman kimyacı Fritz Hofmann ilk ticari sentetik kauçuğu keşfetti. Kısa süre sonra bu malzeme arabalastiklerinde kullanılır oldu. Ve 1931 yılına gelindiğinde DuPont sentetik kauçuk üretimini endüstrileştirdi.
Bugün lastikler yaklaşık olarak %19 oranında doğal ve %24 oranında da sentetik kauçuktan oluşuyor. Geri kalanı ise metal ve diğer bileşikleri içeriyor. Çağdaş radyal lastikler onlarca yıldır yeniden tasarlanmadı, ama yakın dönemlerde daha sürdürülebilir seçenekler konusunda bir gereksinim ortaya çıktı. Minnesota Üniversitesi bünyesinde çalışan araştırmacılar kısa bir süre önce, sentetik kauçuktaki kilit bir maddeyi ağaç, çimen ve mısır gibi karbon–nötr kaynaklardan üretmenin bir yolunu buldu.
Geçtiğimiz yıl, Goodyear geridönüştürülmüş kauçuktan, yan duvarlarında canlı yosunlar barındıran bir konsept lastiği duyurdu. (Yosunların karbondioksiti absorbe edeceği düşünülüyor.)
Yine de bu sayılanların hiçbiri bir lastiğin etrafa mikroplastik saçmasını engelleyemez. Belki yol yüzeyleri, onları daha kaygan hâle getirmeksizin daha az aşındırıcı bir biçimde tasarlanabilir. Belki de mikroplastikler, okyanuslara ulaşmadan önce bir şekilde yakalanabilir.
Lastik sorunu yakın dönemlerde fark edildi, dolayısıyla da çözüm arayışı henüz başlıyor. — Tik Root
24,2 MİLYAR – 2018 yılında dünya genelinde üretilen ayakkabı çifti sayısı. Ayakkabıların geridönüştürülmesi zor, çünkü üretimlerinde farklı plastik türleri ve diğer malzemeler birbirine yapıştırılıyor –ya da birlikte kalıba dökülüyorlar.
Sigaralar
Dünyada her yıl trilyonlarca sigara satılıyor. Ama sigara izmaritlerinin yalnızca üçte biri çöpe gidiyor. Geri kalanı da sokaklara ve suyollarına atılarak, çevreye nikotin ve katran –ve plastik, çünkü sigara filtresi plastikten yapılıyor– salımı yaptıkları denizlere ulaşıyor. İzmaritler, sahillerde en yaygın bulunan plastik nesneler arasında.
İçinde bulunan plastik selüloz asetat, fotoğraf filmlerinde bulunan malzemenin aynısı. Denizde çözünerek mikroplastiklere dönüşüyor. Fakat öncesinde, deniz hayvanları genellikle izmaritleri yem sanıyor. Deniz yüzeyinde dururken bir yiyecek parçasını fazlasıyla andırıyorlar.
20. yüzyılın ilk yarısında ABD’deki sigara içicilerinin sayısında ve akciğer kanseri gibi sigarayla ilintili sağlık sorunlarında patlama yaşandı. Ve şirketler 1950’lerde, iddialara göre dumandaki kanserojenleri azaltan filtreler geliştirdi. Buradaki ironi, filtrelerin görünüşe göre kanser ölümlerini azaltmıyor oluşu –yani, filtreler umarsızca çöpe atılmadan önce onlardan gerçek bir yarar sağlamıyor olabiliriz. Şimdiyse sahiller en güncel sigara teknolojisinden darbe almaya başlıyor: elektronik sigaralar. ABD’deki sigara içicilerinin 10 milyonundan fazlası elektronik sigara kullanıyor ve birçok kişi onlara sigara filtreleri gibi davranarak çöpe atıveriyor. —Tik Root
Kaynak: https://www.nationalgeographic.com.tr/plastik-bagimliligimiz/